27 Şubat 2009 Cuma

ŞİMDİ Kİ ÇOCUKLAR...

Dün akşam salondayız kızım sessiz bir köşede, uzanmış koltuğun üzerine öylece yatıyor....Uyumuyor ama gözleri açık, hafif mayışık...

Hani hep uykuları geldiğinde,uykudan kalktıklarında vede uyudukları zamandır ya en tatlı halleri, dayanamadım gittim yanına;

-Ne yapıyorsun annecim? dedim...

Kendinden emin, hafif bilmiş bir şekilde ama ilgiden memnun gözleri parlayarak;

-Hiiiiç yatıyorum işte öylesine? Rahatım ben...dedi....

4 yaşındaki kızım böyle bir laf etti...Ben o yaşlardaki halimi düşündüm, sonra keşke düşünmeseydim dedim:P

Şimdi ki çocukların çok daha zeki ve rahat olduklarına yeniden kanaat getirdim...

Ve ben bir kere daha karar verdim ki, ileride büyüdüklerinde onlara veya ben büyükanne vs. olduğumda torunlarıma kendi çocukluğumu anlatmayacağım...

En azından şimdiye kadar oluşturduğum veya en azından oluşturmaya çalıştığım,kuzucuklarına bloglar yazan,sevgi pıtırcığı,becerikli,on parmak on marifet anne imajımı korumuş olurum:)))

Ya da anlatsam mı acaba?
Hani Allahtan umut kesilmez hesabı...Örnek olurum kim bilir?:))))
(Fotoğraf minik meleğimin 6 aylık hali...Lütfen izinsiz kullanmayın.)

OLGUNLAŞMAK

Artık eskisi gibi her haftasonu birileri ile dısarı çıkmak istemiyorum. Beni yoran iliskiler, yeni tanısmalar, yeni yüzler aramıyorum. Eski dostlukların da özetini çıkarmaya basladım. İliskilerde tasarrufa gidiyorsun her seyde oldugu gibi ve gereksiz insanlari hayatindan atmak istiyorsun.
Yapmacik, inanmadan konusmak istemiyorum artık. Beni anlamayanlarla konusmak cümle kirliliği yaratıyor ve hak edenlere saklıyorum enerjimi. Istedigime istedigimi deme özgürlügüne sahibim, elestirme hakkını olusturan yasamislık ve yeterli yas faktörü artik bende de var. "Ben demistim" ,"ben bilirim","ben zaten anlamıstım", sendromunda olanlarla arkadasliklari bir kez daha sorguluyorsun.

İliskilerini sadelestirmeye baslayinca sıra iyi ve kötü gün dostlarını ayıklamaya geliyor. Kötü gün dostlarını belirliyor ve onlara daha çok önem veriyorsun. Iyi gün dostu bulmak ne kadar kolaysa kötü gün dostu bulmak bir o kadar zor, biliyorum. Dostlar ihtiyaç oldugunda göçmen kuslar gibi sıcaga uçuyor ve sadece seninle birlikte sürüden ayri düsenler kalıyor.

Zamanın ne kadar kıymetli oldugunu ögreniyorsun buralara kadar gelirken. Uzun düz otobanlardan oldugu gibi, kestirme bozuk yollardan da ulasabilirsin hedeflerine. Kestirmeleri de ögrendim gide gele. Bos geçen her saniye degerli artık. Daha yapılacak çok sey var ama, kendimi çok yormaktan çok hırpalamaktan yana degilim.

Gerektiginde "HAYIR" demeyi ögrendim ve bu kelime basta karsındakine kırıcı gelse de senin için hayat kurtarıcı olabiliyor.

Sevgiye önem vermek gerektigini, zamanı geldiginde elinde sadece sevginin kalacagını biliyorum. Sevgi paylasildıkça olusuyor, olgunlasıyor. Aileme ve seçtigim tüm dostlarıma daha önce göstermedigim sevgi,anlayis ve ilgiyi gösteriyorum. Biliyorsun ki gidenlerin ardında sadece iyilikler kalıyor, ne kadar sevgi dolu oldugu hatırlanıp anılıyor.

Bana çok genç olduklarını hatırlatırcasına nedense tecrübelerimi, fikirlerimi sormaya basladılar. Verecegim cevaplar belki çok anlamsız geliyor ama yine de dinliyorlar ama ben biliyorum ki yasamadan hiçbir sey ögrenilmiyor. Yasamıslıgın olusturdugu bir alçakgönüllülükle gülüyorum içimden sadece.

Artık daha şık giyiniyorum, senelerle birikmis dolaplar dolusu kıyafet var ve bunları kendimle paylasmalıyım. Önce kendine güzel görünmelisin, kendi zevkime göre giyinmek istiyorum, böyle hissediyorum. Modaya uymak adına popomun sıgmadıgı düsük bel pantolonlara sıgmıyorum diye kendimi üzme tercihini de kullanabilirim.

Ayıp, günah ya da ne derler korkuları çoktan geride kaldı .

Dostlarıma, kendimize yemek yapmak hosuma gidiyor. Mutfak eskiden bir zulüm iken simdi zevk aldıgım mekanlar arasına giriyor. Farklı lezzetler denemek güzel ve kendi lezzetimi kendimde yaratabilecegim belli bir damak zevkim ve mutfak kültürüm olustu.

Sonra Sezen'in sarkısındaki gibi anneni daha sık düsünüyorsun ve hatta anlıyorsun.

Iste bu yeni alısmaya baslanan ve giderek hosa giden yeni duruma olgunluk deniyor.

Yasamıslıgın, görmüslügün, geride kalmıs üflenmis dogum günü mumlarının bir sonucu kendiliginden ortaya çıkıyor hayatın bir dönemecinde bu olgunluk. Ne zaman dersen herkese göre, ne kadar dolu yasadıgına göre degisiyor bu olgunluk çagına ermek. Inanın bana hayattaki düsüsler, zor alınan virajlar bu zamanı hızlandırıyor.

Kendi dünyanın küçüklügünü kesfetmek ve buna ragmen kendinin kıymetini bilmek çok ise yarıyor.

Bir gün hepimizin bu huzurlu olgunlugu bulmasını diliyorum.

***Mail ile gelen bir yazı... Öncelikle şunu belirtmek isterim ki ben çok beğendim...Hani ben yazsaydım duygularım,cümlelerim aynısı olurdu hissiyatı içindeyim...Hatta uzun zamandır kafamda kurduğum ama bir türlü fırsat bulupta cümleleri birleştiremediğim düşüncelerime tercüman olmuş diyebilirim...
Okur okumaz sayfama almayı ve hatırda kalması gerekenlere eklemeyi düşündüm...İnternette ve bana gelen mailde Can Dündar imzası ile dolaşıyor...Ama bu şekilde bir çok yazı olduğunu bildiğim için ufak bir araştırma yaptım ve ona ait olmadığını anladım...Can Dündar bu tarz olayların yaşanma sıklığından öyle sıkılmış ki kendi sayfasında 'sahte yazılar' başlığı adı altında bir bölüm bile açmış?
Bu durumda çok ilginç aslında,o kadar emek verdiğin kendi duygu ve düşüncelerini yansıttığın bir yazının altına bir başkasının imzasını atmak,o başkasından medet ummak?(Nasıl olacaksa?)Oysa yukarıdaki gibi bir yazıyı ben yazmış olsaydım, altına gururla imza atardım.
Neyse, herkesin kendi görüşü tabii, saygı duymak gerek...
Nasıl ki bir romanı herkes kendi hayal dünyasında farklı kurgularsa,nasıl ki bir şarkı veya şiir herkeste farklı duygular uyandırırsa...Veya nasıl bir filmde kimisi güler kimisi ağlarsa...
İşte önemli olan da yazının anlattığı şey ve okuyucuya yaşattığı duygu çeşitidir...
Ve konumuza, yani yazımıza dönersek.... Kim yazmışsa yazmış ama iyi ki yazmış diyorum ben.

KISA KISA KARIŞIK...

*Çarşamba'dan beri oğlumda hasta...Sebep; Malum havalar ve hastalıklar...Şimdi daha iyi...
*Elif'ime geçmiş olsun ziyareti için en son komşularımı ağırladım zevkle...Seviyorum hepsini,güzel bir ilişkimiz var, sağolsunlar...
*Çocuklar evde olunca;hasta da olsalar,hasta gibi olmadıkları için(çok garip bir cümle oldu?:) aynı çümbüş sürüyor...
*Erkek, 4 yaşında da,40 yaşında da aynı! Ve hastayken naz yapma konusunda da aynı yaratıcılıkta! Oğlum:
-Aaaannnneee karnımı ohşarmısıııınn?
-Aannneee bacağımı kaşırmısın ben kaşıyamıyorum çünkü çok hastayım?
-Aaannnneee kendimi çok kötü hissediyorum,saçlarım ağrıyooo severmisin başımııı?
*Kadın erkek ayrımı gibi olmasın ama kızım ameliyattan sonra onca sancısına rağmen bir köşede yatıp sessizce iyileşmeyi beklemişti...Ağlanıp sızlanmadan,hastayım diye inlemeden...
(Aynı annesi yafrumm:P )Yani buda demek oluyor ki bizim, yani kadınların hastayken daha dirençli olması ve o haliyle işine gücüne bakması tesadüf değil genetik!
*Ama her ne kadar bu iki küçük sevimli canavar beni çok yorsada şu koca 3 günü başbaşa geçirmek hem onlara hem bana çok iyi geldi...
Yaptığımız resimleri,legolardan evleri,okuduğumuz hikayeleri ve evde saklambaç oynarken ben ''nerdesiniz?''diye seslenip ararken onları... ''Burdayııız'' diye saklandıkları yerden çıkma anlarının saflığını hiç bir şeye değişmem...Canlarım, zuzularım:)
*Sünger Bop,Charlie ve Lola,Train Thoamas,Tamirci Bop vs.seyrediyoruz hep birlikte...Yani bu ara ne film izleyebiliyorum nede kitap okuyabiliyorum....Edebi seçimlerim 4-5 yaş civarı:))
*Şimdi hasretle hafta sonunu bekliyorum...Hem anaokulunda toplantı var sabah, hemde akşama kurabiye kursuna gideceğim:) Pazar gününü de zuzularımın babası ile başbaşa geçireceğim...
*Bu kadar yeter fırsat bulursam( zuzuları uyutursam öğleden sonra ve bende onlarla birlikte uyumazsam:P ) yazarım yine.

24 Şubat 2009 Salı

MENDİL ?

Az önce okuldan geldi...Servisten alırken öğretmeni dedi ki...
İki elinde, iki ayrı mendil? Sabahtan beri vermedi, alamadım elinden,buruşmuş,kirlenmişler attırmadı da?Soruyorum, söylemiyor niye olduğunu?

Eve geldik ben sordum; Oğlum ne için o mendiller?(birisi ıslak mendil,birisi kağıt mendil)

-Elif için onlar... Elif'e getirdim ben onları...Elif hasta diye okuldaki arkadaşlarımız(E. ve E.G) verdi,burnunu silsin iyileşsin diye...Bende sakladım hep ceMimde :)Pırkamın :) ceMine koydum,kaybetmedim çok dikkat ettim:)

Elife mendiller verilir...Verilirken görevi başarı ile tamamlama duygusu ile öyle bir mutlu olunur ve utanılır ki, ortaya böyle bir ifade ve yüz çıkar...Şebeğim benim:))))
Keşke hepimiz, çocuklar kadar saf ve temiz olsak ...Ya da yeniden çocuk olsak...

BİR KOCADA OLMASI GEREKEN EN ÖNEMLİ ÖZELLİK?

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/10567318.asp?yazarid=12


Unutmuştum...Oysa dosyaladıklarımın arasındaydı...Bir sabah gazete ve kahvaltı sefasında oku bunu demiş,okumam gereken köşeyi katlamış ve bana vermişti...Verirken de hafif bir tebessüm yayılmıştı yüzüne, hatta sanki biraz bende böyleyim tarzında kasılmıştı...Tabi ben bunu yazıyı okuduktan sonra anlamıştım...Bir kocada olması gereken en önemli özellik? ti yazının başlığı...Okudum gülümsedim...Hak verdim...Şükrettim.

???


Hem deniz de,hem orman da olmak...
Çocuklar gibi salıncaklar da sallanıp çok yükseklere uçmak...
Çıktığım o yükseklerden bulutların üstünden dünyaya bakmak...
Ve de tüm bunları yaparken karpuz yemek istiyorum?
Bu halime ise, kendim bile bir yorumda bulunamıyorum?
Fotoğrafları sevdim,uydurdum diyelim...
Bence sizde zorlamayın..

BUNDAN İYİSİ...

Dün minik kuzumu (kızımı) ameliyatından sonraki ilk dr.kontrolüne götürdüm...Maşallah oldukça hızlı iyileşiyor boğazındaki yaralar...Dikkat etmemiz gerekenleri,fazla koşturmaması,yaramazlık yapmaması,yemeklerini düzenli yemesini vs. anlatırken dr.umuz,kuzumun yüzünün aldığı şekil ise görülmeye değerdi...Kaçıp kurtulmayla,kaçarsam daha mı kötü olur acaba?arası gel gitler geçti yüzünden:)

Son olarak bu hafta da okula gitmemesine karar verdik,gerçi isterseniz yarım gün gönderebilirsiniz dedi dr.umuz ama olacağına değil,okula git,oğluma yakalanmadan bir kaç saat geçir?Ve en önemlisi de yine ona görünmeden eve dön?Çok zor çooook....Ortalık inler vallahi:)))

Şimdi kızımla birlikteyiz,evdeyiz...Ama birazdan çıkacağız ve Korupark'a gideceğiz...Yani hep özendiğim bir şekilde kızımla birlikte tek başımıza gezeceğiz, Duru ve Melis abla da bize eşlik edecek....E daha ne olsun? Bundan iyisi can sağlığı...

23 Şubat 2009 Pazartesi

HALA ! TEHLİKENİN FARKINDA DEĞİLMİYİZ?

23.10.2008 tarihli Zaman gazetesinde adına karikatür bile diyemeyeceğim saçma sapan çizim, sinirimi zıplattı sabah sabah!
Bu kadarına pes doğrusu?!!Bu nasıl bir cesarettir?Bu nasıl bir yüzsüzlüktür?!
Atatürk Türkiyesinde,Türkiye Cumhuriyetinde yüce Atam bu şekilde nasıl resmedilir?
Atam böyle aşağılanırken,niye hiç kimsenin sesi çıkmaz? Nerede Rtük? Nerede Atatürkçü sivil toplum örgütleri? Nerde Devlet?Nerede millet? Nerede siz? Nerede biz? :((
Hala tehlikenin farkında değil miyiz?!!!!!!

İYİ Kİ DOĞDUN DURU...

22 Şubat Pazar,canım,can dostum Melis'imin güzel kızının yani DURU'nun 2.yaş doğum gününü kutladık hep birlikte:) Biz ailecek biraz erken gittik...Ben ve Melis doğumgünü çocuğu için şeker hamurundan şirin bir pasta yaptık...Çok eğlendik,çok güldük...Oğlumun deyişiyle parti kutladık:) Nice yaşların olsun minik Duru...Ömrün uzun ve bereketli olsun...İyi ki doğdun,iyi varsın...
Doğum günün kutlu olsun:)
Not:Daha dün gibi aklımda Melis'im...Ertesi günü doğuma gideceksin karnın burnunda ve biz bir daha uzunca bir süre çıkamayız,gelemeyiz buralara diye son kez Nalbantoğlunda Cafe Siesta'da:)
Yıllar ne çabuk geçiyor????Geçsin ne yapalım? Hep birlikte inşallah:)))

22 Şubat 2009 Pazar

ENDAMIN YETER & YILLAR SONRA


İşte buydu:))KIRAÇ KONSERİ:))))))))))
Unutmamıştı beni, unutmamıştı şarkımızı, aşkımızı, unutmamıştı BİZİ:))))
Canım benim,canım aşkım...Nasıl sevindim:))Resmen delirdim:)) Çok severiz ikimiz de Kıraç'ı,...Aşkımızda,mazimizde her şarkısının ayrı bir önemi var,değeri var,anlamı var...
Öyle güzel bir geceydi ki...Öyle başbaşaydı ki ve ikimize de öyle iyi geldi ki:)) Teşekkür ederim sana aşkım,çoooook teşekkür ederim....
BANAAAA CANDAN BİR KEZ AŞKIIIMMMM....
DİYEEEEN Mİ VAAAR....DİYEEEEN Mİ VAAAAR... SENDEN BAŞKAAAA? diye son avaz bağırırdık el ele...Karahisar Kalesi ile Kan ve Gül ile Eşeği Saldım ile zıp zıp zıpladık...
Romantik şarkılarda maziyi andık....Ve bizim şarkımız, ENDAMIN YETER ve YILLAR SONRA ile ne varsa üzerimize yapışan, dert, tasa,hastalık,iç sıkıntısı,vs.hepsini attık:)))
ENDAMIN YETER
Endamın yeter,gözlerin yeter...
Uğramasın sana ne hüzün ne de keder
Kalbim senden, senden vazgeçmeyecek
Korkma içimde aşkın hiç sönmeyecek
Eğer istersen sonsuza dek sürecek
İnan bu adam hep seni sevecek

Endamın yeter,gözlerin yeter
Uğramasın sana ne hüzün ne de keder
Bir gün gelir geçer...Yüzündeki çizgiler...
Ne aşkım son bulur...Ne içimde o düşler

Kalbim senden senden vazgeçmeyecek
Korkma içimde aşkın hiç sönmeyecek
Eğer istersen sonsuza dek sürecek
İnan bu adam(bu kadın) hep seni sevecek
***
YILLAR SONRA
Yıllar sonrada bir hazan sabahında
Sessizce uyanırsam yüreğimde olacaksın...İşte o an nerelerden duyacaksın
Vakit çok geç,bitmiş olacak,Beni nerden bulacaksın
Bir defa kaybedersem,Belki bir daha bulamam
Seni şimdi istiyorum,yıllar sonra duyamam
Nerdesin sen sabahım,en yürekten dualarım
Biliyorum doğacaksın,umudusun sen bahtımın
Ortasında kalbimin,bir yer açtım senin için
İstersen sonsuza kadarGelme yine ben beklerim
Şiir
Yıllar geçti,yollar geçti,Herşey geçti ömrümden
Bir sen geçmedinBir senden geçemedim
Ve bugün hala tepiniyorsa şuranda yüreciğin
Daha da yolun var demektir
Koş yeni yıllara,yeni yollara
Ben seni hep beklerim
Kadınım;Nice yıllara
Ve yıllar sonrada uyanırsam bir hazan sabahında
Bir şarkı daha yazacağım sana
Notlar: *Konser salonuna geldik arabamızı park ettik,ilerlerken Kıraç kucağında köpeği,yanında Ayşesi ve bir kaç kişi ile birlikte yanımızdan geçti, biz gayet cool takılıp sadece bir selam verdik, hatta kapıdan geçerken birde onlara yol verdik:P
*Bol bol fotoğraf çektik,çekindik,neredeyse tüm şarkıları da kameraya çektik...Kıraç bir yandan biz bir yandan söyledik, uzun zamandır yani zuzulardan beri sadece ikimizin olduğu yegane kamera kayıtlarını da böylece elde ettik:)
*Kıraç'ın ayakkabılarına söyleyecek söz bulamadık?
*Bu gecenin anısına blog şarkım değişti haliyle...Endamın Yeteri bulamadım ama en az onun kadar anlamlı ve güzel bir başka şarkımız:))Yıllar sonra'nın videosunu ekledim aşkım:))

SÜRPRİZ?

Eveeeet,nihayetinde bir haftayı ve hafta sonunu daha bitirdik...
Ve ben bir hafta evden çıkmadım....Minik kuzumun pazartesi günkü ameliyatından sonra hastaneden eve gelirken sağ olsun kayınvalidem de geldi ve bizimle kaldı, bu zorlu süreçte,yanımızda olduğu için,rahmetli annemin yokluğunu hissettirmediği için,yardımları ve zuzularımla oynadığı oyunlar için kendisine çok teşekkür ederiz...
Neyse dedim ya,bir hafta boyunca evden hiç çıkmadım?Bunu nasıl başardım bende bilmiyorum?
Evimi de severim,evde vakit geçirmeyi de ama bir yere kadar...5 gün ile rekor kırdım bu sefer!Ama çooook ta sıkıldım ne yalan söyliyeyim...Minik meleğimle geçirilen zamanlar çok güzel ama benim içim sıkılıyor,daral geliyor kapalı ortamlarda bir kaç gün sonra:))
Yaşlanıyormuyum nedir? Zaten oldum olası havasız yerleri sevmem,suyun altında çok kalamam,hamamlarda nefes alamam vs.vs.vs.Yani açık hava ve oksijen gerek bana:))
Neyse, çocuklara dediğimiz gibi, yattık kalktık,yattık kalktık, günler geçti...Ama sıkıntıdan bendenizin de rengi ruhu attı...Aşkım da bunu fark etti (daha doğrusu etmiş:)
Dört gözle hafta sonu beklendi...Cumartesi günü,annemiz kendi evine bırakıldı,yardımcımız geldi,minik meleğim zaten çok daha iyiydi,zuzular ona emanet edildi ve nihayet şu bünye açık havaya çıktı:)))) Bir akrabamızı ziyaret ettik önce,sonra biraz alışveriş keyfi yaptık...
Veeee aynı günün gecesi, atan rengim ruhum aşkımın süprizi ile yerine geldi:)))
Sürpriz ne miydi???

20 Şubat 2009 Cuma

HEPİNİZ MUTLU OLUN :))

Şu bir kaç gün, hastane,hastalık faslı vs. ile geçince...Beterin, beterini görünce...insan sağlıklı bir vücudun, sağlıklı evlatlara sahip olmanın,sevmenin,sevilmenin,huzurun, pozitif bakış açısının ve düşüncenin, duanın, maneviyatın, ailenin, dostların ve arkadaşların kıymetini bir kere daha anlıyor...

Minik kuzum bu gün artık daha iyi, aslında umduğumdan çok daha çabuk toparlandı diyebilirim...Hiç zahmet vermedi kuzum,ağlamadı,nazlanmadı hiç...MAŞALLAH:))

Yani bizde her şey yolunda:) Hem zuzularımız,hem aşkım, hem ben mutluyuz:)) Daha ne olsun?Şükür bu günümüze,huzurumuza...Binlerce Şükür....

Bu düşünceler içindeyken sevgili Nesrin göndermiş aşağıdaki maili...Çok hoşuma gitti,hatırda kalması gereken yazılardan biri...E malum çok vaktim olmuyor bu ara sayfama bir şeyler yazmaya,o yüzden işin kolayına kaçacağım ve tam anlamıyla bir kopyala yapıştır yapacağım:))Bence sizde okuyun ve uygulayın...İyi geliyor...Tavsiye ederim...

2009 EL KİTABI
SAĞLIK: 1. Çok su için. 2. Kahvaltıyı kral, öğle yemeğini prens ve akşam yemeğini de dilenci gibi yiyin.3. Ağaçlarda ve bitkilerde yetişen yiyecekleri daha çok ve
fabrikalarda üretilen yiyecekleri daha az yiyin.4. 3 E ile yaşayın -- Energy, Enthusiasm, and Empathy (enerji ve duygu paylaşımı).5. Meditasyon, yoga ve dua yapacak zaman yaratın.6. Daha çok oyun oynayın.7. 2008'de okuduğunuzdan daha fazla kitap okuyun .8. Her gün en az 10 dakika sessiz olarak oturun.9. 7 saat uyuyun.10. Hergün 10-30 dakika yürüyüş yapın. Ve yürürken gülümseyin.
KİŞİLİK: 11. Hayatınızı başkalarınki ile karşılaştırmayın. Onların seyahatinin ne hakkında olduğuna dair hiçbir fikrin yok. 12. Kontrol edemeyeceğiniz olumsuz düşüncelere veya şeylere sahip olmayın. Bunun yerine enerjinizi olumlu şekilde şu an için harcayın.13. Kendinizi fazla abartmayın; sınırlarınızı bilin.14. Kendinizi çok da ciddiye almayın; kimse yapmıyor.15. Kıymetli enerjini gevezelikle, dedikoduyla boşa harcama.16. Uyanık iken daha fazla hayal kurun.17. Kıskançlık, çekememezlik zamanın boşa harcanmasıdır. İhtiyacınız olan herşeye zaten sahipsiniz. 18.Geçmiş meseleleri unutun. Partnerinizin geçmiş hatalarını hatırlatmayın. Bu durum mevcut mutluluğunuzu bozar.19.Hayat, birisine kin duyarak zamanı boşa harcamak için çok kısadır. Kimseden nefret etmeyin. 20.Geçmişinizle barış yapın ki, şimdiki zamanı bozmasın. 21.Senden başka hiç kimse senin mutluluğundan sorumlu değildir. 22.Hayatın bir okul olduğunu ve öğrenmek için burada olduğumuzu unutmayın. Problemler, cebir dersi gibi gelip giden, ancak aldığımız derslerin bir ömür boyu devam ettiği eğitim programının bir parçasıdır.23.Daha fazla gülümseyin ve gülün.24.Her tartışmayı kazanmak durumunda değilsiniz. Aynı fikirde olmamak için anlaşın.
SOSYAL YAŞANTI: 25. Ailenizi sık arayın. 26. Her gün diğerlerine iyi bir şey verin.27. Herkesi herşey için affedin. 28. 70 yaşından büyük ve 6 yaşından küçük kimselerle vakit geçirin. 29. Hergün en az 3 kişiye gülümseyin ve tanımadığınız en az 1 kişiye "GÜNAYDIN" deyin.30. Başkalarının senin hakkında ne düşündüğü seni ilgilendirmez. 31. Hasta olduğun zaman işin sana bakmamalı. Arkadaşların bakmalı. Onlarla temasta olun.
HAYAT: 32. Doğru şeyi yapın..33. Faydalı, güzel veya neşe dolu olmayan herşeyden uzak durun.34. TANRI herşeyi iyileştirir.35. Bir durum iyi veya kötü olsun, nasılsa değişecektir.36. Nasıl hissettiğinizin önemi yok, haydi kalkın, giyinin ve ortaya çıkın.37. En iyisine henüz sıra gelmedi.38. Sabah canlı olarak uyandığınız zaman, bunun için TANRI'ya şükredin.39. Maneviyatınız daima mutludur. Öyleyse mutlu olun:))))

18 Şubat 2009 Çarşamba

ŞÜKÜR ve TEŞEKKÜR :))


Merhaba kızım, merhaba dostlarım, merhaba sayfam:))
Öncelikle hiç lafı uzatmadan söyleyeyim...Allaha çok şükür ki, her şey yolunda:)))
Minik meleğimin ameliyatı çok başarılı geçti, ameliyathaneye girişte ben, çıkışta da haliyle o ağladı ama gözyaşlarımızın mutluluk damlalarına dönüşmesi çok uzun sürmedi:)
Dün hastanedeyken aldığı narkozun da etkisi ile fazla ağrısı olmadı,o yüzden operasyondan 5-6 saat sonra güldü meleğimin yüzü:))Tabii yüzünü güldüren ona gelen hediyelerdi ama olsun:))

*Bu zor günümüzde, bana, eşime ve masum meleğime değer vererek, ziyaretimize gelen, gelemeseler bile telefon açma nezaketini gösteren, kalplerinin ve içlerinin temizliğini bildiğim ve desteklerini yürekten hissettiğim tüm akrabalarımıza ve dostlarımıza buradan da bir kez daha çok teşekkür ederim,ederiz....

*Ameliyathane kapısında beklerken zamanın nasıl geçtiğini anlamamamız ve üzülmememiz için türlü muhabbetlerle beni ve eşimi oyalayan canım dostlarım,Melis,Özgür,Nesrin ve Serap'a...

*Kendisi gelemediği için çok üzülen ve yerine elçi olarak sevgili eşini gönderen ve en az onu görmüş kadar mutlu olmama sebep olan sevgili Elçin'e ( ve tabii ki Önder'e:)...

*Ve telefonumu hiç susmadan çaldıran, konuştukça içimi ferhalatan ve hastaneye ziyarete gelme nezaketini de gösteren tüm Bursalı annelerime,
arkadaşlarıma,dostlarıma...

*Ayrıca, blog sayfamı açtığımda gözlerimin dolmasına sebep olan 45 adet yorumun sahibi sevgili blogger dostlarıma...(Malla,Aysema,Serrose,Nalan,Esra,Muhabbet çiçeği,Yaşamla dans,Çınar,Nazpek,Elçin,Tatesal,İçimden geldiği gibi,
Havvanur,Gamzelianne,Kitapkurdu,İlknur,Gece,Sinem,Aşkınay,İkizannesi dilek,Tabiat Ana,,Belkıs güler gökçayır,Nuray,Elçin,Sibel,Sudenaz'ın annesi,İkizlerimin annesiyim,Ordanburdanhayattan,Hüzün gülü,Özii,Nilay,Flame,Ceyda'nın Bahçesi,Elif'den..,Smilena,Üç prenses,Paşa,Sesiber,Kirpikteki Gözyaşı,Lalenin bahçesi)

Kısacası bizi seven (ve bizimde onları sevdiğimiz) herkese....
ÇOOOK TEŞEKKÜR EDERİZ:))) İYİ Kİ VARSINIZ HAYATIMIZDA:)))

Mutlu Annenin Notu:)) 1.fotoda kızım ameliyattan çıktıktan sora kucağımda sakinleşip uykuya daldığında...2.fotoda:Aynı günün akşamı hastane odasında hediyelerin içinden çıkan süslü tacı,kolyeyi ve bileziği takıp,mavi pijamalarının altına yeşil çorap seçimiyle kendisine has bir tarz yaratan minik prensesim:))))))
Yorgun Annenin notu:)) ilk gün az ağrısı vardı ama,salı itibariyle biraz keyfimiz kaçtı ve hiç bir şey yemedi meleğim,koca gün su bile içmedi desem yeri...Doktorumuzun demesine göre bu gayet normalmiş ve bir kaç gün daha sürebilirmiş...Bütün gün birazcık yemesi için, kaç çeşit çorba yaptığımı ve kaç farklı sunum ve dil döktüğümü hatırlamıyorum? Yani anlayacağınız şu aralar kızımla meşgulum ve bu meşguliyeti bana yaşattığı allahıma şükran borçluyum:)
Blogger Annenin notu:))Çok arzu etmeme rağmen şu an için tek tek yorum yazamıyorum ama tüm yorumlarınız için hepinize tek tek teşekkür ediyorum:)
En kısa zamanda ve fırsat bulduğum ilk anda yine bir şeyler yazabilmek umuduyla.....

16 Şubat 2009 Pazartesi

BUGÜN KIZIM İÇİN DUA GÜNÜ :(


Bugün, uzun zamandır üzerinde düşüdüğümüz bir konuda verdiğimiz zor kararı uygulama günü...
Bugün benim için; ağlamak isterken delice... Güçlü olup minik prensesime durumu fark ettirmeme günü...
Bugün eşim için, zorda olsa erkek adam ağlamaz düşücesini doğrulama günü...
Bugün oğlum için, bir şeyleri sezer gibi daha da mahsun durup, kardeşi olmadan okula tek başına gitme günü...
Bugün kızım için ve bizi sevenler için dua günü...
Bugün, minik kızımın, meleğimin, Elif'imin ameliyat günü:(
Kızımın ,burnundaki geniz eti ve bademcikleri alınacak...
Yaklaşık 1 saat sürecekmiş operasyon ve tabii ki genel anestezi olacak:(
Daha 4 yaşındaki minicik bedeni narkoz alıp bayılacak...
Yavrum meleğim öyle küçük ki,öyle masum,öyle savunmasız ki...
Ve ben öyle garip duygularda, öyle karışığım ki...
Hem, az da olsa seviniyor yüreğim...Kurtulacak sıkıntılarından,huzursuz uykularından...
Hem, sızlıyor içim... Parmağındaki ufacık bir kesik için 15 gün yara bantlı gezer benim meleğim...Kimbilir nasıl yanacak canı?:(
Ama biliyorum, inanıyorum ki, güzel olacak herşey, başarılı geçecek ameliyatı...
Allahın izniyle yine gülecek bize,hatta kızacak, şarkılar söyleyecek, şımaracak...
Tüm duam bunun için, biliyorum ki rabbim hep yanında olacak...
Yavrum, bebeğim, meleğim, prensesim, tırtılım, kelebeğim...
Sakın üzme anneni, babanı, kardeşini ve seni sevenleri...
Sakın... Sakın Elif'im...
Dualarımız hep seninle...

13 Şubat 2009 Cuma

GÖRMEDEN GÖREN BEYNİN SIRRI...

Eşref Armağan Ankara'da yaşayan görme engelli bir Türk Ressam..
Harvard üniversitesi Eşref Armağan'ın beynini incelemeye almış, görmediği halde nasıl resim yapabildiğini incelemişler.Üniversitede ders konusu olmuş.Harward profesörleri bile hayrete düşmüş ama biz Türkler hep "gözleri görüyordur, başkası çiziyordur" gibi şüphe ile yaklaşmışız . 94 senesinde, Türkiye'de yaşamakta olan Joan Eröncel ile tanışmış. Joan Hanım hayatını Eşref Armağan'a adamış, yıllardır yurtiçinde ve yurtdışında tanıtımını yapabilmek için uğraşıyor ve ressamı "dahi" olarak adlandırıyor. Avrupa ve Amerika'da bir çok sergi açmışlar. Resimleri MoMa'ya kabul edilmiş ve hayatında hiç öğrenim görmemiş olan Eşref Armağan'ın resimlerini 30 yaşına kadar babası dışında hiç kimse görmemiş.
Ben sanatın her dalını sevdim ve ucundan kıyısından hep bir şeyleri denedim...Bir dönem resim eğitimi de almıştım ama devam ettiremedim...Biz gördüğümüzü çizmekte zorlanırken,Eşref Armağanın hikayesi çok ilginç geldi ve paylaşmak istedim...İzlemek isterseniz -ki bence mutlaka izleyin- linki tıklayın...

GEL GÖR BENİ AŞK NEYLEDİ?

Sevgiliniz aşkınızdan bir deri bir kemik?.... Yok yok, sırf kemik kalmış:)))
Aşağıdaki linki tıklayın,sesi açın ve mause'nuzu oynatın:))
http://www.chezmaya.com/applet/valentin.htm

SEVGİLİ SEVGİLİM...

Malumunuz efendim yarın Sevgililer Günü :))
Şimdiden hepimize kutlu olsun,vatana millete hayırlı olsun:))
Bende www.ikizanneleriyiz.biz/ deki köşeme bir kaç satır yazdım günün anlam ve önemi? üzerine ve belki okumak istersiniz diyerek de linkini iliştirdim aşağıya...
Buyrun efendim: http://www.ikizanneleriyiz.biz/?islem=koseyazisi&id=2708

DOST DOST DİYE?...(MİM)

Sevgili Mehtap'ın Mim' inde sıra' 30'lu yaşlardan sonra dostluk halleri?''
Vallahi konu derin, göreceli...Herkes için klasik sayılabilecek laflar etmiyeyim ben burada şimdi...
'İyi gün,kötü gün' veya 'Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim' de demiyeyim...
Ya da Aşık Veysel misali ''Dost dost diye diye nicesine sarıldım,benim sadık yarim kara topraktır''ı da söylemiyeyim,başlık yeter:)
Mim sahibi, 30 lu yaşlar demiş ama...Dostluk için arkadaşlık için yaş çok da önemli değil aslında...Nasıl ki insanın yaş hanesi 3o lu rakamlara geçince birden bire bir olgunluğa erişmiyorsa, fikirleri, dünyaya bakışı vs.si değişmiyorsa dostluk kavramına verdiği değer de aynı şekilde sürer diye düşünüyorum...Hani şu 7 sinde neyse 70 şinde de o dur meselesi...
Çevremize bakarsak eğer, herkesin bir çok dostu var?
Ve bu kadar çok olan dostlara karşın?Her birimiz yalnızlıktan ölüyoruz!?
Tabii ki dostlukların derecesi de önemli...Mesela benim gerçek dostlarım bir elin 5 parmağını geçmez...Ha bu durum iyi mi? Kötü mü? Bence çok iyi...
Çünkü ben biliyorum ki;
Gerçek dost; bizi tanıdığı halde sevendir... Ve de dostluk,verdiğini unutmak, aldığını ise daima hatırlamakla güçlenir....
Kısa bir not daha...Sevdiğim ve fikirlerini beğendiğim,Prf.Dr.M.Kerem Doksat'tan Dostluk Tarifi diye geçiyor internette alttaki yazı...Sanırım hep hatırda kalmalı...
Dostlar üçe ayrılır:
1) Hava gibi, ekmek gibi, su gibi olanlar: Nasıl ki hava, su ve ekmeği çok miktarda almak gerekmiyor, sâdece yeterli miktarda ama her gün almak gerekiyorsa, bu tür dostları da her gün görürsek onlardan beslenebiliriz.
2) Arada bir yanına gittiğimiz dostlar: İlâç gibidir. Canımız sıkıldığı zaman veya bir sorunu çözemediğimiz zaman onların yanına gideriz. Rahatlamış ve keyifli olarak döneriz.
3) Arada bir bize gelen dostlar: Hastalık gibidir. Onlar bizden derman bulmaya gelir. Biz onlar için ilâç oluruz. Onları iyileştirmeye çalışırken biz yoruluruz.
İnsanların çok veya az sayıda dostu olabilir. Ama kaç dostu olursa olsun, dostları bu üç türden birindendir. Hava, su, ekmek gibi dostlar, ilâç gibi dostlar ve hastalık gibi dostlar.."
***
Benden bu kadar...Umarım hepimiz ilk iki sırada kalmayı başarırız:)))
Şimdi bende sevgili,Tabiat Ana' ya ,Nuray'a, Elif...den' e ve Elçin 'e paslıyorum bu Mimi....
Haydi kolay gelsin:))

12 Şubat 2009 Perşembe

Ooofff Of !

Sevgili,Mehtap mim'lemiş beni.'30'undan sonra dostluklar üzerine?'Hımmm,ilginç en kısa zamanda yazarım inşallah?:)
Sonra,cevaplanacak bir dolu mailim ve yazılacak bir dolu yazım var ,köşeler sabırla beni beklemekte!?:))
Ama sizinle daha sonra paylaşacağım bir sebeple, biraz kafam karışık bu günlerde, yapılacaklar,alınacaklar...
O da lazım olur mu acaba?lar...Çıkıyorum şimdi evden,oooof offf...İş başa düştü ve tek başımayım işte...
Gelde şimdi arama anneni:(((((

TEŞEKKÜRÜ BORÇ BİLİRİM:))

Kitap sever bloggerlar arasında düzenlenen, Hediye=Kitap çekilişinde bende en sonunda kitabıma kavuştum...Tamamen benden kaynaklanan sebeplerden dolayı ulaşmamıştı hediyem,nihayetinde ben dün kargo şirketine gidip aldım paketimi ve içinden çıkanlarla mest oldum:))))
Sevgili LALE hn.( http://laleninbahcesi.blogspot.com/)çok sevdiğim bir yazar olan Latife Tekin'in 'Sevgili Arsız Ölüm'kitabını almış bana,yanında kitap ayraçlarını,içtenlikle yazılmış ve okurken gözlerimi nemlendiren harika mektubunu vede kitap+Kahve keyfi için mis gibi kokan bir paket kuru kahveyide ilave etmiş:)))
Uzun zamandır kimseden mektup almamıştım...Malum devir belli:( Ama o güzel elyazınızla yazılmış satırlar öyle sıcak ve samimiydiki,o yüzden benim için çok değerli...Mektuptaki nota göre,kahve kapalıçarşıdaki Kuru Kahveci Mehmet Efendiden özel olarak benim için alınmış:))))
Çooook mutlu oldum ve bu ince düşünceniz karşısında çok da duygulandım...
Bu sabah ilk iş kendime mis kokulu bir türk kahvesi yaptım,mumlarımı yaktım ve kitabımı okumaya başladım:)))
Günümü güzelleştiren detaylarla gelen hediyem için teşekkürü borç bilirim:))
Not:Fotoğraf yanda ne yazık ki,ekleyemedim postuma,yine aynı problem var bilgisayarımda:((
Bir koşu temizletim gelicem en kısa zamanda:))

BAZEN...

Küçük mutluluklardır hayatı güzelleştiren...
Bazen,manevi destektir,bir söz,bir sarılıştır...
Bazen, hiç habersiz yazılan bir yazıdır...
Bazense sadece,'çok iyi anlıyorum seni' bakışıdır...
Bazen,'baba gibi' ağır takılmaktır...
Bazen de 'kaşısana sırtımı'diye, haylaz bir çocuk bakışıyla sevdiceğine yanaşmaktır:)
Bazen haykırmak istersin içindeki mutluluğu sevinci...
Bazense susmak ve beklemek en büyük armağandır.

9 Şubat 2009 Pazartesi

KADER&KADER

Aşağıdaki postta kaderden bahsetmişken aklıma geldi...Seneler önce, daha zuzularımız yok...2003 yılının Kasım ayı...İlk yurt dışı seyahatimiz,istikamet Mısır...Bir ara ayrınıtılı yazmalıyım aslında mısır günlerimizi...Günlerimizi diyorum yanlış anlaşılmasın topu topu 1 hafta kaldık:))Neyse Kadere dönelim...Mısır...Kahire...
Tıpkı mısır koçanındaki taneler gibi bir kalabalık şehir... Bir trafik?Allaha Emanet:((
Trafik lambası diye bir şey yok?Herkes kafasına göre geçiyor...
Gece arabaların farlarını yakmak yasak?Sebep karşıdan gelenin gözünü alması?
Korna çalmaz isen sen suçlusun...En ufak bir yol tıkanıklığında kornalara asılmak en normali?
Vede gözümüzün önünde olmasa asla inanmayacağım bir olay;
İçinde bulunduğumuz, tur otobüsümüz, sıkışık trafikte önündeki arabaya çarpıyor...Biz eyvah diyoruz aşkımla,şimdi bu trafikte,bu karmaşada polis gelecek işlemler vs. kaldık burada:(( ???
Bizim şöför iniyor arabadan,çarpılan arabanın şöförüde öyle....
Bakıyorlar arabalardaki hasara....Gayet sakinler....
Ve... Birbirlerine dönüp KADER! diyorlar????
Yani kaderlerinde varmış kaza yapmak??? Ne çağrılan polis,ne bir zabıt, ne bir kavga vs.
Karşılıklı KADER...KADER deyip ayrıldılar....
Biz....İnanamadık:)))))))))))))
Kader:Bütün olayların önceden ve değişmeyecek biçimde düzenlediğine inanılan doğaüstü güç, ezeli takdir. Yazgı veya mukadderat.

SEYİR DEFTERİ:BENJAMİN BUTTON'UN TUHAF HİKAYESİ

Her ne kadar ayrılığın, burukluğu olsada genel olarak çok güzel bir hafta sonu geçirdim...Abimleri pazar günü öğle saatlerinde uğurladıktan sonra bizde aşkımla baş başa saatlerimiz için evden ayrıldık...Zuzular, Sema teyzelerinin ve oyun arkadaşları Gizem ablalarının gözetiminde,öpücüklerle uğurladılar bizi...Eee böyle olunca onlar mutlu, biz mutlu:)))))

Mekan Korupark,filmimiz Benjamin Button'un Tuhaf hikayesi....
14:30 da film başladı,ilk sahne ölüm döşeğinde yaşlıca bir kadın,artık yapılacak bir şey yok,bekliyorlar,kızı baş ucunda....Kız Annesine diyor ki; Bir arkadaşım annesine veda etme şansı olmadığını söylemişti, ben bu duruma düşmek istemiyorum anne...Sen gittiğinde seni çok özleyeceğimi ve seni çok sevdiğimi bilmeni istiyorum....
Sarılıyorlar,ağlaşıyorlar,dakika bir gol bir... Ben o anda başladım zaten ağlamaya:((
Annemin son anları geldi aklıma,yoğun bakım odasında,yanına girip bir iki dk. görmek ve elini tutmak için ne uğraşırdım...Ama izin vermezlerdi:((
Neyse filme dönersek,tabii ki bütün hikayeyi anlatmayacağım burada...Kısaca özetlemek gerekirse,yaşlı olarak doğan ve büyüdükçe gençleşen bir bebeğin hikayesi...
Çok ilginç,çok düşündürücü...Benjaminin hayat hikayesine,onu büyüten annenin içtenliğine ve sevgi dolu hallerine...Brad Pitt'in ve Cate Blanchett'in oyunculuğuna,yapılan makyajlara,çekim tekniklerine ve elbetteki senaryoya bayıldım....İnsan allak bullak oluyor ve düşünmeden edemiyor...Mevlam ne eylerse güzel eyler diye...
Öyle güzel replikler vardı ki filmde...Ama aklımda kalmadı bir çoğu,oysa o kadar da tutmaya çalıştım:(( Hatta film çıkışı belki bulabilirim diye D&R dan kitabını aldım ama yok, haliyle kitap farklı, film senaryosu farklıKitabın arka kapağındaki yazı;Amerikan edebiyatının bol ödüllü yazarlarından Scott F. Fitzgerald çarpıcı bir öyküyle karşınızda. "Benjamin Button'ın Tuhaf Hikâyesi" zekice kurgulanmış, uzun süre hafızalardan çıkmayacak unutulmaz bir hikâye. Benjamin Button 1860 yılında dünyaya gelir. Ama herkes bebek olarak doğarken, o gizemli bir şekilde yaşlı olarak doğar ve gençleşmeye başlar. Yaşlılıktan gençliğe doğru ilerlerken hayatın cilveleriyle karşılaşır.
Filmden aklımda kalan bir cümle,''Hayatın bize neler getireceğini ve tanrının bizim için neler planladığını asla bilemeyiz'' Yani bir nevi bizim, kader anlayışımız gibi...Sadece yaşa...Yaşamda hiç bir şey ve hiç kimse boşuna değil....
Çok doğru,öyle doğru ki... Zaten biliyordum ama son günlerde yaşadığım bir kaç olayın bana dönüşünden (uykuda bile duyarım???aşkım anladın sen onu:)) Ve izlenimlerimden bir kez daha anladım ki, niyetiniz iyiyse mutlaka size iyi bir şekilde dönüşü oluyor, kötüyse ve haksız yereyse de, bir şekilde ayağınıza dolanıyor :))
Yani demem o ki,eğer vaktiniz var ise mutlaka seyredin ve bendeniz gibi koyverin kendinizi arada ufak gülümsemeleriniz olsa da fim boyunca ki yaklaşık 2 saat 46 dk.ağlayın? Açılırsınız:)))

AYRILIK:((

Geldiler,yolu bekleneneler....Görünce anladım,çooook özlemişim desem... Bir telaş,bir gürültü,bir sevinç....Çocuklar dayılarının kucağından inmedi desem... Özlemişim kalabalık sofraları...Tadına doyamadım desem... Vakit geldi, gittiler....Ben hiç bir şey anlamadım desem.... Yada sadece dertli dertli şarkılar mı söylesem? Aaaayrılık,aaaayrılık amaaaan aaayrılııııık, her bir dertten alaa, yaman ayrılııııık:( (Foto:Abim ve ben:)

6 Şubat 2009 Cuma

TEMİZLİK İMANDAN, ABİMLER BALIKESİRDEN GELİR? :))

Bugün temizlik var evde...Kapı pencere açık, her yer her yerde...Nasıl oluyor anlamıyorum ama şu evde bir gün süpürge açılmasa toz içinde kalıyor... Temizlik hastasımıyım neyim? Yoook aslında çok fazla da değilim...Mesela şu yukarıdaki adam eşim olsaydı benim ayağında pas pas terlikleriyle turlayan,herhalde memnun olmaktan çok kahkahalarla gülerdim:)) Kim akıl etmiş yapmış bilmem ama aslında Derya Baykal'a göndersem bu resmi, programında kullanır hatta yapar diye düşünüyorum...Allahım sen aklımızı koru:)))))))))))
Neyseki bayağı kolayladık işleri,yardımcım var ve aslında ben pek bir şey yapmıyorum yemek vs. ve arada buraya yazı yazmak dışında, ama ortalıkta dolaşmak daha mı çok yoruyor insanı ne? Neyse bitsin işler temiz temiz koksun evim, bizde keyfini sürelim...
Ne demişler ''Temizlik İmandan gelir''....
Yarın da abimler de geliyor Balıkesirden:)
Böyle olunca ne oluyor? '' Temizlik imandan, abimler Balıkesirden geliyor:PPP (Ayyy yedim kafayı,çok fazla çamaşır suyu kokladım herhal:)))))))
Yani.... İnşallah güzel bir haftasonu bizleri bekliyor, o yüzden bu kadar yeter diyorum ve ....
HEM KENDİME, HEM SİZE, HERKESE, KEYİFLİ BİR HAFTA SONU DİLİYORUM:)))))))

ŞEYTANIN AVUKATI...

Sevgili Elçin,hayatınızdaki ilk 4 mimini cevaplamış, ilk 4 filmi arasında ''Şeytanın Avukatı''da var...Onu görünce,eskilere döndüm bende, yazmam gerek bunları dedim, neler geldi başıma:)))

Yeni evliyiz,en fazla 1 aylık filan...Yeni evin, yeni evliliğin heyecanı,tadı...Aaaahh ah:))
Neyse, çoluk çocuk yok tabii geceler rahat baş başa... Akşam oldu, aşkım elinde yeni Dvd lerle geldi...Bak harika bir film bu mutlaka izlemeliyiz diye...
Film;Şeytanın Avukatı!!!! (Bu arada eşim Avukat?)
Hani şu Keanu Reevess ve Al Pacino'nun müthiş filmi...Hani Keauni başarılı bir avukat,babasıda Al pacino ama bilmiyor,üstelik babası aynı zamanda Şeytan!
Ben zaten oldum olası hafif tırsak bir tip olduğum için hiç hazzetmem öyle şeytanlı vs.li fimlerden ama yok dedi koca, bu öyle değil, çok güzel, bu film benim mesleğime bakış açımı değiştirdi???...
Neyse başladık seyre, gerçekten çok başarılı,hemde başrolde Keanu var daha ne olsun:P:)))
Tabii bunu söylemedim o zaman aşkıma dedimya yeni evliyiz diye yakışır mı o aylara?:)) her şeyin bir zamanı var...Şimdi ki gibi aradan bir 8-9 yıl geçince, iki kişi birbirini iyice bir çözünce o zaman problem olmuyor:P
Çok beğenmiştim filmi,Şeytanlı filan olunca ben korkunç sahneler beklemiştim ama neyseki oldukça estetikti...En çok, başarılı,zengin ve yakışıklı bir Avukat olan Keanunun eşini canlandıran ve olayların farkına çok önce varıp en sonunda da canına kıyan Charlize Theron'a acımıştım...Ve filmde aklımda kalan en önemli replik,şeytanın dillendirdiği''KİBİR EN SEVDİĞİM GÜNAHTIR''
Film bitti yatma vakti...İyi geceler öpücüğü ve yatış...Ama ben uyuyamıyorum,bir sağa dön bir sola yok...Aşkım kimbilir kaçıncı uykusunda,rüyalarda mışıl mışıl...
Tam dalacaktım bir ses, bir konuşma...Aşkım rüyasında konuşuyor?????
Sanki latince gibi???Sanki İbranice gibi!!!!Tam benlik!!! Al sana şeytan çıkarma seanslarındaki duaların bir benzeri!!!!
Actori incumbit onus propabandi
Alef bet vel gimel,dalet he vay zayin khet ted vs.vs.vs anlamsız kelimeler....
Zaten filmden etkilenmişim!!!Ben ömrümde böyle korktuğumu hatırlamıyorum:((((
Şimdiki aklım olsa tabiri caizse dürt bi güzel uyandır kocanı dimi...O rahat ben rahat:)
Ama yok, dedim ya yeni evliyiz, ne düşündüysem artık???
Ben kiminle evlendim yarabbim,allahım sen koru beni...Çektim yorganı başıma artık ne dua biliyorsam okudum,Ayet-el kürsi- elham vs.....Sabahı sabah ettim...
Sabah bu durumu anlattığımda uzunca bir süre konuşamadı aşkım???
Tabii ki halime gülmekten:)))))
Hiç hatırlamıyordu haliyle söylediklerini,üniversitede eski roma hukuku terimlerini ezberlemiştik belki onları söylemişimdir dedi...Ve bir örnek verdi...

Actori incumbit onus probandi yani;İspat yükü davacıya aittir...
Bana sabahı sabah ettirip, geceyi ibadetle geçirten cümle işte bu idi:))))))))))))))))))))))

4 Şubat 2009 Çarşamba

BİRAZ SICAK,BİRAZ DENİZ,BİRAZ YOSUN...

Şimdi geldim eve...Bugün hava öylesine güzel ki...Sanki bahar gibi, günlük güneşlik...Mis gibi toprak kokuyor ortalık çiçek kokuyor hatta sanki deniz kokuyor...Şimdi öylesine isterdim ki ellerimi kumlara sokmayı, avucumdaki ince kum tanelerine bakıp sıcaklıklarını hissedip mutlu olmayı... Ve vücuduma yapışmış kum tanelerini engin maviliklerle buluşturmayı....Temmuz çocuğuyum ben,burcum da Yengeç...Yani demem o ki; bir Temmuzun sıcaklığı gerek bana birde tuzlu deniz suyunda yüzmek ve yosun kokusunu içime çekmek:)))
Şimdi hasretle sıcak günleri beklerken...Kendi objektifimden geçen yazdan bir kaç kare...
Belki benim olduğu kadar sizinde içinizi ısıtır bir nebze...(Fotoğraftaki melek bana ait:)))

VAR!(1)


-SmileAdsl reklamındaki dönerci gibi ''Hellooooo...My name is Banuuu and I LOVE YOUUU'
diye kafiyeli kafiyeli konuşasım var!
-Yemekteyiz programındaki yarışmacıları en az 15 gün aç bırakasım,nimete laf söylemeye tövbe ettiresim var!?
-Lostun yakışıklısı Sawywer'a(Josh Holloway)Magnum reklamında fırfırlı gömlek!!!? giydirip tüm karizmasını yerle bir eden reklam ajansını tebrik!!!! edesim var:(
-Tüm sabah programlarının sunucularını yapımcılarını hatta onlara prim verip alkışlayan seyircilerini...Yabancı gelinleri ve M.Ali Erbilin 50 sarışınını, tümden ıssız bir adaya gönderesim ve yanlarınada 3 şey vermiyesim var!!!
-'Kayınvalidem bile çercevelerimin daha beyaz olduğunu farketti,seninkiler diğerlerinin yanında pırıl pırıl parlıyor dedi 'deyip sevinen o saf bayanı, yok yok ona bu anlamsız lafları dedirten reklamcıları, kadınları aşağılayan bakış açılarından dolayı şikayet edesim var!!
-Güzel ülkemde,krizin teğet!!!! geçtiği yerleri bulmak için gezesim,bulamazsam psikolojik olduğunu sanasım var!!!
- Kızıp küsüp gidesim...DAHA DA BURAYA GELMEM! diyesim var?!!!!!!!!!!!!

SEÇİM...


Babadan Anneye... Mis kokulu bir demet geldi dün akşam yine...
Ve o demetten koparılan çiçekler minik tombik ellerde sıkıca kavrandı yere düşmesin diye...
''Ohhh... Mis gibi kokuyorlar diiiimii anne?'' diye sorarken minik ellerin sahipleri...
Anne başını salladı sadece, cevap bile veremedi...
Çünkü o çoktaaan, nergisin, aşkının ve zuzularının Misssssss kokusunda kaybolmayı seçmişti:))

3 Şubat 2009 Salı

BU NEDİR ?


Bu nedir?
a-2009 yılının şarkıcı Bergen versiyonu:P
b-Sarı saçlarından sen suçlusun kişisi...
c-Gizem kadını:P
d-Oğlunun fotoğrafını çekmeye çalışırken,aynı anda oğluşu tarafından fotoğrafı çekilen ve bu fotoğraf güzel bloğuma koyayım ben bunu diye düşünen anne şekli...
e-Hiçbiri veya hepsi
Hadi buyrun bakalım:)))))

2 Şubat 2009 Pazartesi

GÜLÜMSÜYORUM :))

Ben kendimi biliyorum...Ne istediğimi ne istemediğimi,doğrularımı,yanlışlarımı...
Ne bir yarış içindeyim , nede iki kelam fazla edip kendimi büyütme? derdindeyim:))
Ne kendimi sevdirme, nede yer edinme kaygım var...
Hırslarım da yok, olmadı hiç.... Sadece ben istemeden bana gelene saygım var...
Ben bunları çoktan aştım... Gülümsüyorum....Çünkü gülmek için fazlasıyla sebebim var :))

HEDİYE KİTAP:))

Kitap sever bloggerlar arasında yaptığımız, hediye kitap çekilişi listesini yayınlamış sevgili Serap ...Şimdi 'en güzel hediye kitaptır'düşüncesindeki dostlarla hediyeleşme zamanı...Bende hemen listeyi kontrol ettim ve bana çıkan blogger dostumu buldum...Sevgili Ruh dağı hediyeni hazırlıyorum:))

KARİKATÜR


Karikatür...Güldüren,düşündüren ve kuvvetli bir anlatım gerektiren sanat türü...
Edebiyatta ki mizah ve yerginin resimdeki şekli...Yukarıdaki 2 karikatür tam kara mizah türünden...Pek güldürmüyor:( Günümüz gençliğinin ve kredi kartı mağdurlarının hali...
Açıkcası ben çok etkilendim.(http://www.ibrahimozdabak.com/anasayfa)

1 Şubat 2009 Pazar

BRUNCH


Gün güzel, güneş güzel... Dünden beri çok mutluyum:))
Birazdan çıkacağız evden dostlarla bruncha gidiyoruz...Malum artık yüzyıllık kahvaltının adı Brunch oldu:))) Yüzlerce çeşit,peynir zeytin,reçel,yumurta...Doyarmıyız acaba:PPP
Gerçi ne tasa? Yenilen simit peynir çay olsada, önemli olan ve tadı çıkarılan muhabbet ve eş dostla geçirilen altın anlar aslında...