17 Aralık 2008 Çarşamba

BİR ERKEK ve BİR KADIN GİDİNCE...

Bir erkek gidince;
Kentin tüm yolları çökmüş,Dağları yan yatmış gibi olur.
Bir erkek gidince,
Raflarda kalır dizi dizi kitaplar,çekmecede dosyalanmış evraklar, ödenmiş senet koçanları, su, elektrik faturaları, banka dekontları, maaş ekstreleri, taksit tarihleri, kalın bir defter içinde doğum günleri, baş başa çekilmiş gülen resimler,telefonlar, görüşme günleri, araba anahtarı, cep telefonu, dizüstü bilgisayar,Boynunu büker kalır.
Bir erkek gidince;
Susar dış kapının gürültüsü,Kahvaltı için ekmek almaya, gazete getirmeye giden olmaz.
'Gelince ne gerekli?' diye telefon eden, 'Hazırlan, akşam gidiyoruz' diyen,
'Boyunbağım nerede?''çoraplarım yıkanmamış mı?','Hani beyaz gömleğim?','Anahtarımı unuttum!', 'Sahi, saatim evde mi kalmış!''Evlenme yıldönümümüz dün müydü?' Sesleri eksilir..
Bir erkek gidince;
Ev kapanmaz ama ışıkları söner, karanlığa gömülür...Bir erkek gidince bir evden;Bir dede, bir baba, bir oğul, bir ağabey, bir dayı, bir amca, bir kuzen, bir yeğen, bir torun, bir delikanlı, bir sevgili, bir yiğit, bir savaşçı, bir barışsever, göklerden bir kartal, ormandan bir aslan, bir günün aydınlık kısmı, beynin yarısı, mevsimlerden yaz olanı, kolun iş göreni, ayağın adım atanı kesilir.
Kısacası; bir erkek gidince yatağın yarısı buz kesilir..

KADINLAR gittiklerinde arkalarında daha büyük boşluklar bırakırlar....
Onlar bir gün çekip gittiklerinde, peşlerinde 'yetim-öksüz' kalan çok olur: Mutfaktaki dolap, perdeler, kavanozun içindeki eski düğmeler, özenle saklanmış küçülmüş giysiler, dolap diplerindeki kurdeleler... Sabah karanlığında mutfaktan gelen tıkırtılar susar, yetim kalmıştır tabaklar.
Bir kadın gittiğinde hep suyu unutulur saksıların. Sık sık boynunu büker 'sarıkız'. O teki kalmış eski bardağın anlamını bilen olmaz, değerini kimse anlayamaz krom hac tasının. Balkon artık sessizdir, koridor kimsesiz. Bir kadın gittiğinde...
Bir kadın gittiğinde ne çok kişi gider aslında; bir ağır işçi, bir temizlikçi, bir bakıcı, bir bahçıvan, bir muhasebeci.. . Bir anne gider... Bir dost... Bir arkadaş... Bir sevgili... Ne çok kişi yok olur bir kadın gittiğinde. Hep böyle olur; bir kadın gittiğinde; övgüler, uyarılar, yakınmalar, dualar yetim kalır. Kapı eşiğindeki 'Dikkat et...' duyulmaz, annesi gitmiştir 'geç kalma'nın.
Kadınlar, arkalarında büyük boşluklar bırakarak giderler. Bir kadın gittiğinde pek çok kişi gitmiştir aslında. Ve bir kadın gittiğinde pek çok 'yetim' bırakmıştır arkasında.
Bekir Coşkun

2 yorum:

Betül dedi ki...

içime oturdu :(

Adsız dedi ki...

BU DA BENDEN OLSUN UMARIM BEĞENİLİR...

BİR KADIN GİDİNCE

Bir kadın gidince, şehrin tüm köprüleri,
çepeçevre devrilmiş,
umuda çıkan tüm geçitler dibe serilmiş gibidir.

Renkli kokulu mumlar yanmaz olur masada,
görkemli ve şatafatlı akşam sofraları,
şarkılara eşlik eden,
ince sesli nakaratlar yoktur artık...

Bir kadın gidince,
gül kokusu duyulmaz akşamları,
pencere başında bekleyen sevdalı bakışlar
ve artık
nerde kaldın diye merak ve korku ile soran da kalmaz.

KAPISI ANAHTARLA AÇILAN,
eşiği buz kesmiş kapılardan,
tek bir nida çıkmaz,
yuva da olmaz bu beton yığınlardan.

Bir kadın gidince,
lavobada fütürsüze yığılmış bulaşıklar ve
yıkanmayı bekleyen,
renkleri birbiri ile alabora çamaşırlar
kalıvermiştir başa...

Ödenesi faturalarla birlikte,
hayatın rengi de çekip gitmiştir,
ardına bile bakmadan.

Bir kadın gidince,
arkada ağlayan çocuk sesleri çığlık çığlığa,
anneciğim ne olur beni yapayalnız burada bırakma!
=================================================
Umuda atılan imzalar,
ve ARTIK HÜKÜMSÜZDÜR diye geçmişi tescil eden,
nikah cüzdanı,
konsolun en üst rafında...

Alışverişe gidilen pazar arabası bile,
ağlamaklı kalakalmıştır,
ardiye olarak kullanılan,
şu ufacık odada.

Sabahları,
elektrik süpürgesinin sesi de duyulmaz artık,
aynı,
artık duyulmayan yemek kokuları gibi,
buharlaşır uçar tüm sesler semada...

Son desibel edilen hırçın kavgalar,
atılan kahkahaların,
ve en neşeli anların en önüne geçiverir bir anda...

Bir kadın gidince,
kararır salonun ışığı,
günün alaca karanlığında,
kapanıveren perdelerin arasında,
aynı bıraktığın kadar ıssızdır,
balkona çıkan karidorlar.

Hafta sonları çırılçıplaktır,
bayram günleri de sessizlikle koyun koyuna.

Kahvaltı için çay demleyen de yoktur,
çayın burcu burcu dumanında,
ekmek kızartan bir sevgili,
hadi alışverişe çıkalım diye serzenişler de duyulmaz artık...

Bir kadın gidince,
bir ana gider,
bir sevgili,
yar,
bir eş alır başını hıncı öfkesi hayal kırıklığı ile baş başa,
nereden başlayacağını bilmeden hayata,
öylece umarsızca,
sımsıkı bağlandığı tüm limanlar alabora,
kimbilir yeni bir liman bulana kadar,
ne fırtınalarda boğulur,
can cana,
yana yıkıla...

Bir kadın gidince,
temmuz ortasında karlar yağar mısralara,
en mutlu günlerde,
yası tutulur çekip gitmelerin düne inat!
Ama ne geri dön denilebilinir,
ne unutulur dünün dağlayan yarası...

Bir kadın gidince,
Ne kutlanması gereken,
doğum günleri kalır,
ne yıldönümleri,
gülüşlere ustaca çöreklenen bir kobra gibidir,
süratle geçip giden zaman.

Hani fotograflardaki sağ yanda,
gelinlikli bir pozdur,
ortadan öfkeyle yırtılana kadar,
ve

hani yatağın pencere kenarındaki yastıkta,
sadece,
sessizce silinip giden,
bir koku kalır,
alel acele bir ten ile
yeri dolana kadar...


NİLGÜN ÇAKICI/BURSALI ŞAİR...

7 ŞUBAT 2009/13.37